Tanjevic kanserle yüzleştiği anı anlattı

Tedavisini yarıda bırakarak Milli Takımın başına dönen 63 yaşındaki Bogdan Tanjevic, hastalığı hakkında ilk kez konuştu ve doktorunun kendisini basketçi diliyle nasıl uyardığını anlattı: 5 faulle hayattan ihraç olman an meselesi

Tanjevic kanserle yüzleştiği anı anlattı
Tanjevic kanserle yüzleştiği anı anlattı
GİRİŞ 14.08.2010 11:10 GÜNCELLEME 14.08.2010 11:10

12 Dev Adam'ın kanser tedavisi gören teknik patronu Tanjevic, doktorunun kendisini basketçi diliyle nasıl uyardığını anlattı: "Şu anda 4 faulle oynuyorsun. Üstelik ki, sahadaki iki hakem de satın alınmış ve seni atmak için fırsat kolluyor. 5 faulle bu hayattan ihraç olman an meselesi. Ama istersen devam et, seçim senin."

Doktor bu hayatta oyun dışı kalman an meselesi dedi ama benim 12 Dev Adam’a sözüm vardı

* Türk basketbolseverler sağlık durumunuz için çok endişeli. Şu an sağlığınız ne durumda, tamamen iyileşebildiniz mi?

“Tamamen iyileştim” diyemem. Çünkü halen kemoterapim sürüyor. Tedavi bittiğinde ne durumda olacağınızı bilemiyorsunuz. Toplam 8 seans terapim var. Ben normalde Dünya Şampiyonası öncesi bu ayın 18’inde son terapime başlayacaktım. Ancak dünya şampiyonasına denk geldiği için bu son kemoterapi seansını erteledim. Dünya Şampiyonası bitince bu tedaviyi de yaptıktan sonra genel bir check-up yapacağım. 15 gün içinde hastalığımın ne durumda olduğu netleşecek.

* İlaçlardan dolayı kötü hissettiğiniz oluyor mu çok?

Oluyor bazen ama önemli olan yürüyebilecek kadar iyi bir enerjimin olması. Yürüyecek kadar güçlüysem, kenarda takımı da yönetebilirim. Herkes bana çok destek oluyor. Genel olarak iyiye gidiyorum.

* Sizin yerinizde olan birçok koç emekliye ayrılırdı. Siz neden bu riski aldınız?

Çünkü bu takımı ve Türkiye’yi gönülden seviyorum. 6 yıldır buradayım ve şimdi vazgeçmek, her şeyi bırakıp gitmek doğru olmazdı. Eğer bu işi benden daha iyi yapabilecek birini bilseydim, belki bırakırdım. Ama öyle biri de yok. Önümde bırakmak ve bu takıma koçluk etmeye devam etmek arasında bir seçim vardı. Ve ben bu takımı seçtim. Bu takımla kötü anılardan çok iyi anılarım oldu. Bu görev benim sorumluluğumdu. Çünkü hayat kimi zamanlar kişisel seçimlerden önemli kararlar vermenizi gerektirir. Benim de 2010 için bir randevum vardı, üstelik 6 yıl önceden kesinleşmişti bu randevu...

Bu Dünya Şampiyonası oyuncularım için bir “bayrak” problemi, böyle bir zamanda kapıyı çekip gidemezdim. Halkımızı mutlu etmek zorundayız. Hazırlık maçı bile olsa, bizden desteklerini esirgemiyorlar. Oyuncuların da, benim de Türkiye’ye karşı ve birbirimize karşı borcumuz, yükümlüğü var. Şimdi şahsi sorunları düşünecek zamanda değiliz, Türkiye tarihinde ilk kez basketbolda bir Dünya Şampiyonası düzenleyecek ve biz de başarılı olmak zorundayız. Şu hazırlıklara bakın, yapılan şu 16 bin kişilik yeni salona (Sinan Erdem Salonu) bakın. Bunları gördükten sonra bırakıp gitmek o kadar kolay mı?

* Doktorlarınız “bırakın” demedi mi hiç?

Sadece biri bana şöyle demişti; “Sen yaşadığın hastalığın ne kadar ciddi olduğunun farkında değilsin. Şu anda kendi kaderinle oynuyorsun. Basketbol diliyle söyleyeyim. Şu anda 4 faulle oynuyorsun. Üstelik ki, sahadaki iki hakem de satın alınmış ve seni atmak için fırsat kolluyor. 5 faulle bu hayattan ihraç olman an meselesi. Ama istersen devam et, seçim senin.” Ancak ben “Bu zor şartlarda çok maç kazandım. Yine kazanırım” dedim.

39 yılda tek bir antrenmanı hastalık yüzünden kaçırmadım

* Şimdi eski günlerdeki gibi sağlıklı hissediyor musunuz?

Asla... Size bir sır vereyim, bu hastalık çıkana dek, bugüne kadar bir tek idmanı hastalık sebebiyle kaçırdığım olmadı.

39 yıldır antrenörlük yapıyorum. İnanabiliyor musunuz?

1 idmana bile insan hasta olur çıkamaz ama bende böyle olmadı. Ama hayat bu, şimdi de işte başıma böyle bela bir hastalık geldi. Vücudum ilk kez kendini böyle ciddi bir hastalığa kaptırdı. Doktorlar iyiye gittiğimi söylüyor. Terapinin yarısında tomografi çekip durumuma baktılar. O an için her şey iyi gözüküyordu.

* Kurallar var mı, onu yeme, bunu yeme şeklinde?

Yiyeceğin türünü düşünmek zorundayım. Örneğin sosis, salam ve sucuk kesinlikle yasak. Kırmızı ete de sadece haftada bir izin veriliyor. Balık ve tavuk yememe ise müsaade var. Ancak beni bu hastalık süresince en çok sevindiren şey, hiç kilo kaybetmemem oldu. Hâlâ hastalanmadan önceki kilomdayım. Hatta, hastaneye gitmeden öncekinden daha bile kilo aldım. Şu an 84-85 kiloyum. Bir şeklime şemalime bakın. Yüzümde hiç çökme olmadı. Yanaklarım incelmedi. Bu benim moralimi düzeltiyor.

* Bir milli basketbol takımını kenardan yönetmek çok heyecan verici bir durum. Doktorlar stresten uzak kalmanız gerektiğini söylemediler mi?

Doktorlar bunu yapabileceğimi söylediler. Benim ameliyatımı yapan doktor ve terapimi yürüten onkoloğum bu tür bir efor ve stresin üstesinden gelebilecek durumda olduğumu söyledi. Basketbol çalışmaları aslında stresin kendisi demek...

* Hangisi daha zor sizin için kanserle savaşmak mı yoksa 12 Dev Adam’ı kenardan yönetmek mi?

Ben bu hastalığı “kanser” olarak nitelendirmiyorum. Bunu geleceğim hakkında yaptığım bir “program” olarak kabul ediyorum. Ben “vazgeçmeyi” ve “pes etmeyi” bir olasılık olarak görmem. Çünkü ben hayatımda hiçbir şeyde başlangıçta umudunu yitiren bir insan olmadım. İnatçı kişiliğimi herkes bilir. Kansere karşı pes etmek gibi bir niyet içinde de olmadım. En başında da böyle düşünüyorum, şimdi de... Tek düşündüğüm şey, takımın durumu ve oyunumuzun kalitesi... Şu an bunun için kafa yoruyorum. Sırbistan karşısında oynadığımız kötü oyun beni daha çok endişelendirdi açıkçası... Aklımda hastalığım hakkında hiçbir şey yok. Kanseri “stresli” bir şey olarak kabul etmiyorum. Her şeyde kanser öncesi günlerimdeki gibi davranmaya çalışıyorum. Eskiden puro içerdim, hâlâ da içiyorum. Eskiye göre daha az içiyorum tabii ama sonuçta içiyorum.

* Doktorlar sigarayı bırakmanızı söylemedi mi?

Yakalandığım kanser türüyle puronun bir neden sonuç ilişkisi yok. Bu hastalıkta stres ve genetik faktörler daha ön planda... Eskiden günde 15 puro içerdim, şimdi ancak 3 tane içebiliyorum. Bu da çok sayılmaz herhalde...

VATAN-Pazar