Milli Takım’a milli tasarım gerekli mi

Formalar takım ruhunu ateşler mi? Gerçekten, sahaya formamızı koysak Malta’yı yener miydik? Milli Takım’ın kötü gitmesinde ruhsuz bir formayla oynamasının payı var mıdır?

Milli Takım’a milli tasarım gerekli mi
Milli Takım’a milli tasarım gerekli mi
GİRİŞ 16.09.2007 09:59 GÜNCELLEME 16.09.2007 09:59
Bu Habere 13 Yorum Yapılmış

MEHMET YILMAZ-TUBA ERTAŞ'ın haberi

 Bu sorular etrafında, bir forma tartışması almış başını gidiyor.

Kimileri Futbol Milli Takımı’mızın formasını beğenmeyip “atlet fanila” benzetmesi yapıyor, kimileri de Milli Takım’ın, bütün dünyada Türk rengi olarak bilinen turkuaz renkli forma giymesi gerektiğini söylüyor. Modacı Faruk Saraç, kendisinden alternatif tasarım örnekleri istendiğini belirtiyor. Modacılar bir ağızdan “Milli Takım’a, milli tasarım” demeye getiriyorlar sanki. Şimdiki gençler, eski milli formamızı pek hatırlamaz. Hani şu, enine geniş bir şeritle kesilmiş ve içine bayrağımızın yerleştirilmiş olduğu forma. Tek model ve iki renk... O yıllarda bir gün gelip de formamızın değişebileceğini aklımızın ucuna getiremiyorduk bile. O forma bir tabuydu sanki. Mukaddes bir şekil, milli bir simgeydi; tıpkı takım elbise misali, resmi bir üniforma ya da kıyafetti.

Türk futbolunun çehresini değiştiren, başta TFF’nin özerkleşmesi, Özal’lı yıllarla başlayan tesisleşme hamlesi, Derwall gibi nitelikli yabancı teknik adamların gelişi, Fatih Terim ve ekibinin sistemli çalışmalarıyla oluşan iskelet kadro gibi hadiseler sıralanabilir. Fakat bütün bu değişimin miladı konusunda kesin bir şey söylemek mümkün değil!.. Herkesin kendine ait dönüm noktası tespitleri vardır. Kimilerine göre başarının miladı, 1994’ün Eylül ayında Budapeşte’de oynayıp 2-2 berabere kaldığımız Macaristan maçıydı. O maçtan bir hafta evvel Üsküp’te Makedonya ile bir hazırlık maçı yapmış ve 2-0 kazanmıştık. Ve klasik formamızı en son o maçta giymiştik...

1994’ün güzel bir eylül akşamında televizyonların karşısındaki yerlerimizi almış, maçın başlamasını bekliyorduk. Gün boyu okuduğumuz gazeteler yıllar önceki Macaristan galibiyetinden bahsediyor ve üstelik bir özel maç olmasına rağmen o maçta oynayan futbolcularla yapılmış mülakatları neşrediyorlardı. Hepsinin arasından sıyrılan cümle ise bir Macar futbolcunun ağzından çıkmıştı; “Siz hâlâ orada mısınız?”

Budapeşte NEP Stadı’ndan ilk görüntüler gelmeye başlayınca kısa bir şaşkınlık yaşamıştık. Acaba hangisi bizim takımdı? Hatta ikisi de bizimkiler değildi. Zira her iki takım da bizimkinden farklı formalar giymişti. Neden sonra anladık tabii; Milli Takım’ımız klasik formasından vazgeçmiş, farklı desenleri olan bir forma giymişti. Beyaz zemin üzerine kırmızı şeritlerin yukarıya doğru uzandığı ve elbette ortasında bayrağımızın olduğu yepyeni bir forma...

İşte o forma, Türk futbolunda yaşanan değişimin ve başlayacak olan başarı çizgisinin somut bir simgesiydi...

İlk devreyi 2-0 geride kapatınca moralimiz çok bozulmuş, sarsılmıştık; ama ikinci devredeki güzel oyunla 2-2’lik bir sonuç elde etmiştik. 2-2; o günün şartları düşünüldüğünde parlak bir neticeydi; bazı komplekslerimizi bertaraf edebileceğimizi fısıldamıştı bize; yüreğimiz ümitle çarpabilirdi artık. Bu bir başlangıç olmalıydı...

Artık resmi üniforma kokan klasik formamız ve onun verdiği psikolojik eziklik hissinden kurtulmuştuk. Nitekim, Fatih Terim de, “Biz Milli Takım’daki her şeyi değiştirdik ve işe de formadan başladık.” diyerek bu sembolik değişimi teyit etmişti.

Sahaya formaları koysak yine kazanırız!..

Aradan iki sene geçti. 96 Avrupa Şampiyonası ile yeni iki formaya daha kavuşmuştuk. 98’e kadar onları, 98’den günümüze dek ise hemen her iki senede bir, iki yeni forma kullanmaya başladık. Eşofmanlara reklam alındı; sponsorlar bulundu ve Milli Takım bir marka haline getirildi. Tebdil-i kıyafet başarıyla paralel yürüyordu. 96’da ilk defa Avrupa Şampiyonası’na katıldık, 2000 yılında Avrupa’da ilk sekize girdik ve nihayetinde 2002’de dünya üçüncüsü olduk. 2003’e kadar tam yedi yıl boyunca deplasmanda oynadığımız hiçbir resmi müsabakayı kaybetmedik. Yurtdışına futbolcular gönderdik, Galatasaray’la UEFA Kupası ve Süper Kupa kazandık. Ve daha da mühimi artık futbolcular Milli Takım’da oynamak için herşeylerini ortaya koyuyorlar. Kadroya alınmayanlar feryad-ı figan eyliyor.

Bütün bunlara rağmen son birkaç yılda iyice hararetlenen bir tartışma da söz konusu. Milli Takım, bütün dünyada Türk rengi olarak bilinen turkuaz renk forma giysin teklifi ile başlayan ve en sonunda yıllar öncesinin klasik formasının geri istenmesiyle devam eden bir tartışma. F.Bahçe, bu sezon turkuaz giydi de neye benzediği ortaya çıktı bu formanın; Milli Takım’a da pek gidecek gibi değil sanki. Forma polemiğinde herkesin kendince haklı sebepleri var. Arjantin, İtalya, Peru, İspanya, Brezilya gibi ülkelerin formalarının bazı küçük değişiklikler dışında hep aynı olması örneği var mesela. Türkiye’nin 2002’de giydiği kırmızı Adidas formanın aynısının Çin ve Liechtenstein tarafından da giyilmiş olması da çokça eleştirildi. Nike’ın şu an giydiğimiz forması için “atlet-fanila” benzetmesi yapıldı. Açıkçası bu eleştiriler tutarlılık taşıyor. Bir yanda değişimin getirdiği bir gidişat, diğer yanda ise futbol kültürüne atıfta bulunan bir özgüncü/gelenekçi tavır. Belki de en doğrusu 2002 Dünya Kupası’nda giydiğimiz beyaz formadır; hem geleneksel hem de moderndi o forma. Üstelik çok da uğurlu idi...

Bir taraftar için takımının forması bir semboldür. Sinirlenen bir oyuncunun formasını çıkarıp yere atması büyük bir hakaret telakki edilir. Hatta bazı kulüpler için forma bir nevi bayrak anlamı da taşıyabilir. Sözgelimi Barcelona forması onlar tarafından mukaddes sayıldığı için asırlar boyunca üzerine reklam alınmamıştır. Üstelik ezeli rakibi Real Madrid, forma reklamında milyonlarca dolar gelir elde etmesine rağmen. Barcelona, geçen sezon ilk defa forma reklamı aldı; ama bu da hayli manidar bir reklamdı; UNICEF... Tabiri caizse hayır, hasenat için alındı bu reklam! Öyle ki, Barca forması bugün dünyanın her yerinde bilinir, tanınır. Hatta geçtiğimiz yıl Chelsea karşısına fosforlu bir forma ile çıkmaları da hayli yadırganmıştı. Pek çok milli takımın olduğu gibi dünyadaki pek çok köklü futbol takımının da kendine has bir forma geleneği var. Ajax dilimli, Milan, İnter, F.Bahçe çubuklu, G.Saray parçalı, Beşiktaş, Valencia, R.Madrid düz beyaz, Arsenal kollar beyaz, Liverpool, B.Münih düz kırmızı, B.Dortmund ve Celtic enine çizgili, River Plate yandan şeritli formasıyla özdeşleşmiştir. Velhasıl bazı formalar vardır ki daha maça başlamadan rakibe psikolojik bir üstünlük sağlar ve taraftarın dediği gibi “Bizim takımın formasını dizsek sahaya, yine alır bu maçı!..”





Faruk Saraç: (Modacı):
19 farklı forma tasarladım

Öncelikle Milli Takım’ın şu anki forması çok kötü gözüküyor. Bir sponsor bulup, her şeyi bedavaya getirmeye çalışıyorlar. Bu yüzden, Milli Takım mecbur kalıyor o formayla sahaya çıkmaya. Son bir haftadır milli maçlara gidiyorum, gerçekten formamız bir mahalle formasından farksız gözüküyor. Oysa, sahaya öyle çıkmak gerekir ki, karşındaki senden ürksün. Bu da ilk önce imajla oluşturulur. 1987’de Milli Takım’ın ilk sponsoru bendim. O formada omuza ay- yıldız koydum ve İstanbul’un simgesi laleyi de kullandım. Ortalama olarak boyları kısa olduğu için, diğer ülkelerle bu açığı kapatsınlar diye, çubuklu formalar tasarladım. Şu an 19 tane yeni forma çizdim. Her şeyi ticarete dökmüş durumdalar. Ama isterlerse ben bu yeni çizdiğim formaları onlara hediye edebilirim. Tabii ki, milli formamızda ulusal ay-yıldızımız olacak. Ben de onu yaptım. Şu an Milli Takım’dan bir teklif geldi; ama henüz resmî bir teklif yok.

Hatice Gökçe (Modacı):
Turkuaz rengi seçmeliyiz

Türk Milli Takım forması dünyada hâlâ fark edilemedi. Brezilya örneğinden yola çıkarsak Brezilya takımının formasının biliniyor olması aslında 2 dünya kupasından birinde mutlaka final oynuyor olmaları ile de ilgili bir durum. Yani takip edilmeleri, izlenmeleri ve sahalarda istikrarlı bir varlık gösterebilmeleri ile... Ayrıca önemli bir diğer unsur ise, seçilen renklerin ülkelerine has ya da dikkat çekici renkler olması... Ülke imajında bu renklerin kullanılıyor olması. Hollandalıların portakal rengi, İtalyanların gök mavisi gibi... Bu nedenle, bizim de artık bizi temsil eden turkuaz renge geçmemiz gerekmektedir.

Özlem Süer (Modacı):
Hiper forma tasarımı lazım

Brezilya’nın milli takım formasında koleksiyon ruhuyla yapılmış tasarım kokan çözümler görmekteyiz. Beğenimiz akılda kalıcılık, güncellenerek takımın enerjisini yükseltecek tasarım mesajları vermek ve takip duygusu yaratacak kadar sempati oluşturmaksa tüm bunları tasarım briefi olarak alıp bir tasarımcıyla çalışmak gerçek çözüm olacaktır. Grafik etkileri yüksek, maskülen, hız-aidiyet duygusu veren sembollerle eşleşmiş sahada takibi yüksek ve sürekli kendini güncelleyen, zenginleştiren bir tasarım temposundan söz ediyoruz aslında... Bir kez tasarlandıktan sonra bu seyir devam edecek ve her yıl yenilenmelerle dikkat çekici bir hale gelecektir. Tabii tanıtım için doğru görseller, basınla paylaşma da iletişim adına çok kendini doğru anlatma şansı verecektir. Takım formasını otomobil tasarımının ilkelerine benzetiyorum. Yüksek fonksiyon-yüksek tasarım... Biraz daha hiper olmalıyız. Bu yüzden, Akdenizli ve heyecanlı ruhumuzu ve müziğimizdeki ritmi hissettirecek bir milli takım forması diliyorum.

YORUMLAR 13
  • emre sertac yelden 18 yıl önce Şikayet Et
    çete gitsin önce..... önce çeteden kurtaralım şu milli takımı da hayırlısıyla,sonra formaya sıra gelir...
    Cevapla
  • iflaholmazfan 18 yıl önce Şikayet Et
    Adidas. Nike forma yapmayı bilmiyor. Formayı Adidas yapar.
    Cevapla
  • feyzullah doğru 18 yıl önce Şikayet Et
    sanki çok maç kazanıyorlar. bunlar atlet kilotla maça çıkarlarsa hep 5 çekerler
    Cevapla
  • mehmet tozlu 18 yıl önce Şikayet Et
    gereksiz. formayla çok fazla maçmı kazanıyorlar?
    Cevapla
  • Aytaç Atak 18 yıl önce Şikayet Et
    Yeni Farkedilecek Tasarım Gerek. Aynen katılıyorum özellikle beyaz formalar çok kötü Lütfen el atsınlar Bu konuya...
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle