Trabzonspor'un efsane hocaları

Çoktandır yan yana görünmeyen Trabzonspor’un iki efsane hocası Ahmet Suat Özyazıcı ve Özkan Sümer, Aksiyon için bir araya geldi ve bugün yapılması gerekenleri anlattı.

Trabzonspor'un efsane hocaları
Trabzonspor'un efsane hocaları
GİRİŞ 12.12.2006 07:10 GÜNCELLEME 12.12.2006 07:10

Behram Kılıç'ın haberi


Avni Aker’in çimlerinde ağır ağır yürüdüler. Hem deniz hem de yol tarafındaki kalelere baktılar. Zaman zaman bir pozisyonu yaşıyormuş gibi duraksadılar. Sonra yedek kulübesine birlikte oturdular. Tıpkı eski günlerdeki gibi. Stat bomboştu. Ama sanki tribünlerden bir uğultu yükseliyor, Avni Aker onları sessizce selamlıyordu. Klasik çubuk formalı Trabzon sahaya çıkıyor ve bir şampiyonluk turunu daha birlikte atıyorlardı sanki. O kadar zafer paylaşmış ve yaşamışlardı ki... Bir efsaneydiler. İstanbul saltanatını 6 kez yıkan Trabzonspor’un şampiyon hocalarıydı onlar. Ahmet Suat Özyazıcı ve Özkan Sümer’diler.

Bu büyük bir randevuydu. Zira ikili uzun yıllardır birlikte Avni Aker’e gelmemişti. Bu buluşmada Sümer gayet şıktı. Ahmet Suat Hoca ise bir baba gibi kuşatıcı, koruyucu, kollayıcıydı. Stadı gezmeye gelen birkaç öğrenci ile karşılaştılar. Bir tanesi Özkan Sümer’e niye başkan değilsiniz diye sordu. Sümer sessiz kaldı bu soru karşısında. Diğeri Özyazıcı’ya bakarak ne zaman şampiyon olacağız diye iç geçirdi. Suat Hoca’nın boğazı düğümlendi, cevap veremedi bu minik taraftara. Çocukların hiçbiri Trabzonspor’un şampiyonluğunu görmemişti. Onlar gibi nice Trabzonlu da 23 yıldır hasretti şampiyonluğa.

Trabzon’un adını dünyaya duyuran, Bordo-Mavili takıma 4. büyük apoletini takan, futbol takımını şehirden daha büyük bir marka haline getiren, Anadolu’nun en ücra köşesinde Trabzonspor’a sempatiyle bakılmasını sağlayan, Avrupa’da bir sürü büyük takıma korku salan, ligde 4 kez şampiyonluk yaşayan Ahmet Suat ile ondan aldığı bayrağı başarıyla dalgalandırarak Bordo-Mavili ekibi 2 kez mutlu sona ulaştıran Özkan Sümer, Aksiyon için bir araya geldi Avni Aker çimlerinde.

İkiliye daha ilk başta, “Aranızda sorun varmış gibi algılanıyor hep.” diyecek oldum. Özyazıcı, Sümer’e fırsat vermeden başladı anlatmaya: “Olur mu? Aramızda sorun olmaz, rekabet olur. Bizim rekabetimiz daha iyisini yaparız rekabetidir. Bu da Trabzonspor’a o günlerde başarıyı getirmiştir. Bugün öyle bir rekabet yok. İddia ediyordum ‘ben gelirsem daha iyisini yaparım’ diye. Özkan Hoca da diyordu ki ben daha iyisini yaparım. O da yapmıştır ben de. Hatta görevi bıraktığımda hoca arayan yönetime, ‘Özkan Hoca var ya’ demişimdir.”

Özyazıcı’nın soluklanmasıyla Özkan Hoca devreye giriyor: “Bunu söyleyebilmek için şu kadar yılda bir kısım olumsuz hadiseler ortaya koymak lazım. Aramızda bir tane rahatsız edici teşebbüs yoktur. Birbirimize saygısızlık yoktur. Şu kadar yılda o da, ben de birbirimiz hakkında olumsuz bir şey demedik. Örnek olması gereken bir rekabet var. Bizimkisi, birbirine değer vererek aynı işi bir yerlere taşıma çabası olmuştur hep.”

İki efsanenin arkada bıraktığı başarı dolu miras kısa bir söyleşiye sığabilir miydi? Bu sorunun cevabı elbette ‘hayır’dı ama kısa görüşme anında anlatacak çok şey vardı. “Belirgin bir şey var.” diyerek söze giren Özkan Hoca’ya göre, başarının sırrı Trabzonspor’un özgün yapısının korunmasında, insanların katılım ve katkısının sağlanmasında; bir kısım değerlerin muhafaza edilmesinde aranmalı: “O değerlerde bir dağılma, bir parçalanma, vazgeçme olduğu; bir başkalaşım yaşandığı muhakkak. Buna eşdeğer olarak Trabzonspor’un da o sonuçlardan uzaklaştığı bir gerçek. O yıllar Suat Hoca’yla başlayan bir öze dönüş hareketi, ondan sonra bu hareketin uzun süre korunması var. Başarıların hep gelip odaklandığı nokta bu öze dönüşle başlayan sürecin kesintisiz olmasıdır. Sonra bakıyorsun, Trabzonspor her şeyiyle başkalaşmış.”

Özyazıcı, Özkan Hoca’nın her cümlesini başını sallayarak destekliyor ve Sümer sözünü bitirir bitirmez bir eklemede bulunuyor: “Kaliteli, özverili, iyi niyetli, canını dişine takarak oynuyorlardı. Mağlubiyeti asla kabul etmiyorlardı. Böyle ekip zor gelir bugün.” Peki, bugün ne yapılmalı? Trabzon’un hasret kaldığı şampiyonluğu elde edebilmesi için nasıl bir yöntem izlenmeli? “Şimdi şartlar değişti.” diyor Ahmet Hoca. “Trabzon başlangıçta Trabzon’un takımıydı, sonra Karadeniz’i temsil etti, sonra tüm Türkiye’yi. O zamanlar kadrosu buna uygundu. Şimdi ligde ve Avrupa’da başarılı olmak için takviye şart; ama takviye ne kadar olursa olsun yine de takımın yüzde 75’i şehrin çocuğu olmalı.”

Özkan Sümer ise bugün camianın kendi insanına güvenmediğini dile getiriyor. “Kendi insanıyla başarıları yakaladığının farkında değil. Kendi insanına sarılmaktan korkuyor. Çözümü hep dışarıda arıyor. Bu büyük bir çelişki.” diyor, ama bugün geçmişteki gibi öze dönüşü mümkün görmüyor: “Çağın gereklerine uygun olarak yeniden kendini gözden geçireceksin. Yeni bir anlayış, yeni bir oluşum gerekli. Bu oluşum şehrin futbolcu ürettiği gerçeğini ıskalamamalı. Geçmişte Trabzonlu oyuncular etkin bir şekilde Trabzonspor’u sahiplendiler. Takımın oyuncuları değil, oyuncuların takımı öne çıktı. Biz de aynı duygularla katılımcı olduk. Bu devamlılık sağlandı ve uzun yıllar böyle bir güç ortaya çıkabildi. Ne zaman ki Trabzonspor yeni arayışlara yöneldi, o homojen yapı bozuldu, o zaman başarılardan uzaklaşıldı. Trabzonspor’da bu yapı bozulduktan sonra toparlanma ve birleştirme adına yapılan tüm çabalar da aksi tesir etti. Şimdi dönemsel operasyonlarla çözüm üretmek çok zor. Yıllara dayalı bir süreç ve devamlılık gerekli.”

TRANSFERDE YANLIŞ YAPILIYOR

Ahmet Suat Hoca’nın dikkat çektiği bir başka husus ise transferde yapılan yanlışlar. Ona göre Trabzonspor bugün iyi transfer araştırması yapmıyor. Bunun göstergesi olarak yedek kulübesine mıhlanmış yabancıları gösteriyor: “Alınan yabancı yedek oturacaksa, Trabzonlu oyuncu da yedek oturur. Üstelik de çok ucuz fiyata oturur.” Trabzonspor’un dünya takımı olduğunun, bu sebeple çok iyi araştırma yaparak kaliteli ve direkt oynayabilecek oyuncu alması gerektiğinin altını çiziyor: “Bakın yabancı almamalıdır demiyorum. Ama mutlaka iyi oynayabilecek adam almalıdır. Genç oyuncu almalıdır. Yani futbolu bırakmak üzere olan oyuncuları almamalıdır. Bu seçim çok önemli. Bunu da uzmanları yapar. Her önüne gelenin şurada iyi futbolcu var demesi başkadır, Trabzon camiasından yetişmiş insanların Trabzonspor’un hedefini bilmesi başkadır. Son yıllarda belli menajerlerin tavsiyeleri ile transfer yapılıyor. Halbuki Trabzonspor’un kendi menajerine ihtiyacı var. Takımın hedeflerini bilen, Trabzonspor’u iyi tanıyan ve kendini kabul ettirmiş insanlara ihtiyaç var.”

Her iki hocanın ortak görüşü Trabzonspor’un bugün çok zor durumda olduğu yönünde. Trabzonspor camiasına da seslenerek, herkesin takıma yardımcı olması gerektiğini belirterek, “Çünkü artık dipteyiz. Başka Trabzonspor’umuz yok.” diyorlar.

FENER’E OFSAYT GOLLE YENİLDİK

Kasvetli havayı dağıtmak için yine maziye yolculuk yapıyoruz. Trabzonspor’u çalıştırdıkları dönemde unutamadıkları maçlar var mıydı? Ahmet Suat Hoca, 2. Lig’deyken F.Bahçe ile İstanbul’da oynadıkları ve ofsayt golle 3-2 kaybettikleri bir F.Bahçe maçını unutamıyor. 1. Lig’e çıktıklarında oynadıkları her maçın ayrı bir heyecanı vardı. Ama Kıbrıs Barış Kupası’nda Beşiktaş ve G.Saray’ı yenerek kupayı aldıkları an da onun için bir başkaydı. Özkan Sümer ise 1978-79 sezonunda Trabzonspor’un sondan ikinci hafta Zonguldak ile deplasmanda oynadığı maçı unutamıyor. “Şampiyonluk için G.Saray ile çekişiyorduk. Yenilsek onlar şampiyon olacaktı. İlk yarı 1-0 gerideydik. Bir maç değil, bir sezon gidiyordu. İkinci yarı ise çok büyük bir gayretin sonucunda M.Ekşi ve Cengiz’in golleri ile 2-1 kazandık. Son hafta deplasmanda Ordu’yla berabere kalarak şampiyon olduk. Çok zor bir ligdi. O sezonu tüm sezonlardan ayrı tutarım. Her maçı heyecanlıydı.”

Yeri gelmişken iki hocaya da Trabzonspor’un şampiyonluklarında Karadeniz takımlarının o yıllarda liglerde fazla olmasının bir etkisi var mıydı şeklinde bir soru yöneltiyoruz? “Biz onlarla daha çok mücadele ediyorduk. En çekişmeli maçlarımız Samsun, Rize ve Ordu ile oldu.” diyor Ahmet Suat Hoca. “Karadeniz takımları o yıllarda kaliteliydi.” diyerek sözü alıyor Özkan Sümer: “Yakın illerin rekabeti daha büyük olur. Maçlarda rekabet üst düzeydeydi. Ancak biz kazanma adına daha güçlü bir takımdık. Onlarla aynı iklimi yaşadığımız için sahadan etkilenmiyorduk. Üstelik yakın vilayetler olduğundan seyirci sayımız da en az onlarınki kadardı. İstanbul takımları ise bu deplasmanlarda bize göre daha çok hırpalanıyordu. Puan kayıpları oluyordu. Böyle bir katkıları olmuştur bizim şampiyonluklarımıza. Yoksa bize maç verdikleri falan yoktu.”

Trabzonspor tüm şampiyonluklarını iki puanlı sistemde elde etti. Bu sistem o günkü yapı içinde bir avantaj mıydı? İki hoca burada ayrı düşüyor. Özkan Sümer, o günkü şartlarda iki puanlı sistemin avantaj olduğunu söylerken, Ahmet Suat Hoca bu fikre katılmıyor. Sümer’in gerekçesi şöyle: “Trabzonspor hep kontrollü oynayan bir ekipti. Kadro da buna elverişliydi. Dışarıda bir puan aldığı zaman içerde galip gelerek hedefine kolay ulaşıyordu.” Ahmet Suat Özyazıcı ise iki puanlı sistemin küme düşme mücadelesi veren takımlar için avantaj olduğunu kaydediyor: “Biz iki puan veya üç puan değil, tüm sezon için hesap yapıyorduk. Dışarıda ve içeride puanların yüzde 75’ini alan şampiyon olurdu. Ha üç puan olmuş, ha iki puan ne fark eder?”

HOCANIN BİR KULAĞI SAĞIR BİR GÖZÜ KÖR OLMALI

İki hocanın fikir ayrılıkları çalışma prensiplerinde de kendini gösteriyordu. Sümer kendini disiplinli ve katı kuralları olan bir kişi olarak tanımlıyor. Ahmet Hoca ise kendisi için ‘tatlı sert bir hocaydım’ değerlendirmesi yapıyor. Suat Hoca bugünkü teknik direktörlere ders niteliği taşıyacak açıklamalar yaparak yönetim anlayışını daha net bir şekilde ortaya döküyor: “Çoğu zaman futbolcunun yaptığı bazı şeyleri görmezden gelirdim. Şunu söylemek istiyorum, eğer 20 kişilik futbolcu kadrosunda Türkiye’de isim yapmış insanların her yürüyüşüne, nefes alışına dikkat ederseniz o zaman problemler çoğalır. Ben Trabzonspor’a ve futbol takımına zarar verecek davranışlara dikkat ederdim. Oyuncunun günlük yaşantısını hiç araştırmadım. Benim için saha ölçüdür. Koşan oynar, koşamayan oynamaz. Her zaman şunu söylüyorum. Teknik direktörün bir gözünün kör, bir kulağının sağır olması lazım. Her sözü işitmemesi, her şeyi de görmemesi lazım. Yanlışlar olacaktır. Önemli olan bunları kamuoyuna yansıtmadan halletmektir.”

İki hoca da o yıllarda takımda oynayan oyuncularını unutamıyor. Onlara göre Ali Kemal gibi oyuncu bugün bile gelmedi. Hâlâ bir Turgay yok, Şenol gibi kaleciyi Türk futbolu mumla arıyor. Necati isimsiz kahramandı ama takım oyuncusuydu. Öğrencilerinin çoğunun sonraki yıllarda antrenör olmasını da takdirle karşılıyorlar.

Efsane hocalarla yaklaşık 1 saat süren sohbetimizden teybimize yansıyanlar bunlar. Söyleşi bittikten sonra Ahmet Suat, Kunduracılar Caddesi’ndeki nalbur dükkanının yolunu tutuyor. Halen kulüpte altyapı koordinatörlüğü yapan Özkan Sümer ise M.Ali Yılmaz Tesisleri’nde yeni Necati’ler, Şenol’lar, Ali Kemal’ler bulmanın hayalini kurmaya gidiyor.


(www.aksiyon.com.tr)