AS Monaco'dan Rus Monaco'ya

35 bin nüfuslu ülkeyi yöneten prensliğin para musluklarını kısmasıyla 2011'de Fransa 2. Ligi'ne düşen AS Monaco, hisselerinin çoğunu Rus milyarder Ribolovlev'e sattı. İki yıl aradan sonra 1. Lig'e çıkan kulüp, önümüzdeki sezon için transfere 200 milyon avro ayırdı.

AS Monaco'dan Rus Monaco'ya
AS Monaco'dan Rus Monaco'ya
GİRİŞ 04.06.2013 12:02 GÜNCELLEME 04.06.2013 12:04

Hasan Cücük'ün haberi

Fransa futbolu denince akla ilk gelen kulüplerden biri, 35 bin nüfuslu Monaco Prensliği'nin tek takımı AS Monaco. Maçlarını yarıdan fazlası boş tribünlere oynamasına rağmen prensliğin desteğiyle Fransa Ligi'nde sürekli zirveye oynayan, Avrupa kupalarında önemli başarılara imza atan kulüpte 2004'ten sonra rüzgâr tersine esmeye başladı. O yıl Şampiyonlar Ligi'nde Jose Mourinho yönetimindeki Porto ile final oynayan Monaco, prensliğin para musluğunu kısmasıyla irtifa kaybetmeye başladı. Devler Ligi'nde final oynayan kadro, birkaç yıl içinde tamamen dağıldı. AS Monaco, 2010-11 sezonunda da 2. Lig'e düştü. 2011-12'nin ortasında kulüp 3. Lig'e doğru yol alırken Rus milyarder Dmitry Ribolovlev devreye girdi ve Monaco toparlanmaya başladı. O sezon kümede kalan takım, bu sezon ise iki yıllık hasrete son verip tekrar Ligue 1'e yükseldi. Yükselir yükselmez de transfer sezonuna çok hızlı bir giriş yaptı. AS Monaco, Porto'dan James Rodriguez'i 45, Joao Moutinho'yu da 25 milyon avro karşılığında kadrosuna kattı. Ardından Atletico Madrid'den Radamel Falcao'yu alarak yılın transferine imza attı. Ayrıca Barcelona'nın kalecisi Victor Valdes başta olmak üzere birçok yıldızın ismi Monaco ile birlikte anılıyor. Gelin şimdi Monaco'yu önce zirveden dibe götüren, sonra tekrar yükselişe geçiren faktörlere bakalım.

1924'te 'Association Sportive de Monaco Football' adıyla kurulan kulüp, Fransa Ligi'nde 7 şampiyonluk ve 5 kupa sevinci yaşadı. Son lig şampiyonluğunu 1999-2000 sezonunda kazanan Monaco'nun başına 2001'de Didier Deschamps gibi genç bir teknik adamın geçmesi ve büyük başarılara imza atması, birçokları için sürpriz oldu. Fransa Millî Takımı'nın kaptanı olarak 1998 Dünya Kupası ve 2000 Avrupa Şampiyonası'nda kupayı havaya kaldıran, formasını çıkarır çıkarmaz teknik patron olarak göreve başlayan Deschamps için birkaç yenilgi sonrasında biletinin kesileceği tahmin ediliyordu. Futbolculuk kariyerinde lig, kupa, Avrupa şampiyonluğu, Dünya Kupası ve Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu sevinci yaşayan ender isimlerden biri olan Deschamps, Monaco'yu 2004'te  Şampiyonlar Ligi'nde finale çıkardı ama Mourinho'lu Porto'ya kaybetti. Yönetim, tarihî başarıya imza atan futbolcuları, 80 milyon avroyu bulan borcu kapatmak için birer birer sattı. 2005-06 sezonunda Monaco ligi 10. sırada tamamlarken, Şampiyonlar Ligi'nde final oynayan ekipten geriye sadece Flavio Roma, Gael Givet, Jaroslov Plasil ve Lucas Benardi kaldı. Başarının mimarları Morientes, Jerome Rothen ve Ludovic Guily ilk etapta satılan oyuncular oldu. Guily, elde edilen büyük başarıya rağmen yönetimin beceriksizliği yüzünden maddi sıkıntı yaşadıklarını belirterek "Rothen dışında hiçbir isim kendi isteğiyle takımdan ayrılmadı. Şampiyonlar Ligi ikincisinin maddi kriz yaşaması inanılır gibi değildi. Finalin ertesinde yapılan ilk teklif, ücretlerimizde tenzilat yapılması oldu." diyordu.

Futbol ve Formula 1'e olan ilgisiyle tanınan Prens Albert, 2008'de tüm dünyayı etkisi altına alan küresel mali krizden dolayı Monaco'ya yaptığı maddi katkıyı iyice kesince, Ligue 2'ye giden yol açılmış oldu. Seyirci ve sponsor desteğinden mahrum olan Monaco'yu ayakta tutan Prens Albert'ti. Monaco'nun yıldız oyuncuların tercih ettiği bir takım olmasında, arkasına aldığı maddi güç kadar, 'küçük ülkenin' vergi sistemi de önemli rol oynuyordu. Düşük vergiler yıldızların tercihinde önemli bir etkendi. Ancak yaşanan ekonomik krizden dolayı bırakın yıldız oyuncu transferini, eldeki oyuncular bile kulüpten ayrılıyordu. Kulübün Ruslara satılacağı kesin bir dille yalanlanırken, 2010-11 sezonunda Monaco ligi 18. sırada bitirerek Ligue 2'ye düşüyordu.

7 şampiyonluk sevinci yaşamış Monaco'nun 2. Lig serüveni oldukça kötü başlıyordu. Kulüp 4 ayda sadece bir maç kazanıp hızla 3. Lig'e doğru yol alırken kurtarıcı olarak Rus milyarder Dmitry Ribolovlev ortaya çıkıyordu. Ribolovlev kulüp hisselerinin yüzde 66'sını satın alırken ödenen rakam açıklanmıyordu. 1990'larda Sovyetler Birliği'nin çökmesiyle ortaya çıkan oligarklardan biri olan Ribolovlev'un şahsi serveti 9 milyar dolar olarak tahmin ediliyordu. Adı 2008'de ABD'li milyarder Donald Trumps'ın evini 100 milyon dolara almasıyla duyulan Ribolovlev, 22 yaşındaki kızı Ekatarina için New York'un en pahalı dairesine 88 milyon doları düşünmeden ödüyordu. Kendisini 'iflah olmaz bir futbol taraftarı' olarak tanımlayan Ribolovlev, 25 milyon avroluk transferle Monaco'yu iki yıl aradan sonra yeniden Ligue 1'e çıkardı. Rus milyarderin bu yıl transfer için 200 milyon avro ayırdığı ifade ediliyor.

Ribolovlev, transferde milyonları gözünü kırpmadan harcayacağını Porto'dan James Rodriguez ve Joao Moutinho'ya toplam 70 milyon avro harcayarak gösterdi. Real Madrid'in Portekizli defans oyuncusu Ricardo Carvalho'yu bedelsiz alan Ribolovlev'in hedefindeki isimler oldukça fazla. Monaco'nun transfer listesinde Radamel Falcao ilk sırada bulunuyordu. Fransız basını, Falcao'nun doktor kontrolünden geçtiğini ve transferin sadece imzaya kaldığını günlerdir yazıyordu. Nihayet resmi açıklama geçtiğimiz Cuma günü akşam saatlerinde yapıldı: "Radamel Falcao, 5 yıllığına Monaco kadrosuna katıldı." Ödenen bonservis ücreti açıklanmazken, rakamın 60 milyon avro olduğu ve Kolombiyalı oyuncuya net 14 milyon avro yıllık ücret ödeneceği ifade ediliyor. Falcao, bu bonservis ücretiyle transfer tarihinin en pahalı 5. oyuncusu konuma yükselmiş oldu.Ribolovlev, tıpkı 2003'te Chelsea'yi satın alan vatandaşı Roman Abramovich gibi ilk yılında transfer borsasını altüst ediyor. İşin ilginç yanı, Abramovich Chelsea'yi  aldığında takımın başında İtalyan Claudio Ranieri bulunuyordu. Aynı Ranieri, şu an Monaco'nun başında. Ranieri'nin hedefini 2014-15 sezonunda Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak ve başarılı olacak bir takım olarak açıklaması, transferde adı geçen diğer oyuncuların Monaco'lu olması için cüzdanın sonuna kadar açılacağını gösteriyor. Liste oldukça uzun. Barcelona'dan Victor Valdez, Chelsea'den Sırp defans oyuncusu Ivanoviç, Real Madrid'den Coentrao, Manchester City'den Carlos Tevez...

Bakalım, sezon başladığında nasıl bir Monaco oluşacak ve bu kadro önce Fransa Ligi'nde, sonra da Avrupa'da nasıl bir performans sergileyecek?

Avrupa futbolunda Arap-Rus rekabeti

Monaco'nun bir Rus milyarder tarafından satın alınmasıyla İngiltere'den sonra Fransa'da da şampiyonluk yarışı Arap-Rus rekabetine dönüşecek. Ruslar, Roman Abramovich'in 2003'te Chelsea'yi almasıyla Ada futboluna ayak basarken, Araplar 2008'de Manchester City'yi alarak atağa kalktı. Abramovich'in Chelsea'si Jose Mourinho yönetiminde 50 yıl sonra Ada'da şampiyonluk yaşarken, bu başarıyı iki yıl üst üste tattı. Arap sermayesini arkasına alarak transfer borsasını altüst eden Manchester City ise aradığı şampiyonluğa 44 yıl sonra  geçen yıl ulaştı. İngiltere'de Arap-Rus rekabetinde üstünlük 2-1'le Ruslarda bulunuyor. Alex Ferguson'un emekli olmasıyla artık Ada'da şampiyonluk yarışında belirleyici faktör paranın gücü olacak. Yarışın daha çok Chelsea ile Manchester City arasında geçmesi bekleniyor.

Fransa futboluna ise ilk Arap sermayesi iki yıl önce girdi. Katar sermayesinin 2011'de satın aldığı Paris Saint Germain, bu sezon, 20 yıl aradan sonra şampiyonluk sevinci yaşadı. Monaco'nun yeniden Ligue 1'e yükselmesiyle Arap-Rus rekabeti Fransa Ligi'nde de start alacak. Geride bıraktığımız sezon Arap sermayesinin gücüyle ligdeki en yakın rakibinin 3 katı bir kadro kuran Paris Saint Germain'in en önemli rakibi, Monaco olacak.

Rus-Arap rekabetinin dolaylı olduğu ligler de var. Ruslar, devletin enerji şirketi Gazprom ile Bundesliga'ya 2007'de Schalke 04'e sponsor olarak girdi. Araplar ise iki yıl önce İspanya La Liga'ya FC Barcelona'ya sponsor olarak adım attı. Yine Arsenal'in ana sponsorunun Arap sermayesi olduğunu hatırlatalım.